Fertiliteye Tarihsel Bakış


Fertiliteye Tarihsel Bakış

Geçmiş yıllarda infertilite sadece kadın kaynaklı bir problem olarak görülürken, yıllar içinde infertilite araştırmaları emriyoloji, filozofi ve hücresel patoloji alanındaki gelişmelerle hız kazanmış, infertilitedeki erkek faktörü ve diğer faktörler detaylıca ortaya konulmuştur.


Tarihsel süreçler boyunca üreme kavramı ve üreme problemleri insan zihnini meşgul eden daimi bir konu olmuştur. İlk çağlardan itibaren dönemin düşünürleri ve araştırmacıları üremeye ilişkinin konularda fikirlerini sunmuşlardır (Toleda, 2008; Flemming, 2013). Geçmiş yıllarda infertilite sadece kadın kaynaklı bir problem olarak görülürken, yıllar içinde infertilite araştırmaları emriyoloji, filozofi ve hücresel patoloji alanındaki gelişmelerle hız kazanmış, infertilitedeki erkek faktörü ve diğer faktörler detaylıca ortaya konulmuştur (Sultana ve diğerleri., 2009). Günümüzde Üreme ve üremeye ilişkin problemler medikal, sosyal, dini ve etik düzeyde incelenmeye devam etmektedir (Morice ve diğerleri, 1995).

Kutsal kitaplarda üreme ve soyun devamına ilişkin konular çokça geçmektedir. Erken dönemlerden itibaren tanrı; hem üremenin hem de üreme sorununun kaynağı olarak görülmüştür İncil’de fertilitenin öneminden bahsedilmiş ve infertiliteyle ilgili hikâyelere çokça yer verilmiştir. İncil’de üç kısımda üremenin önemi; “Üretken olun ve çoğalın” emri ile vurgulanmış ve birçok bölümde fertilite kutsanmıştır. (Biale, 1982). Kuran’da da evlilik önerilmekte ve çocuk sahibi olmanın kutsallığı vurgulanmıştır. Bir hadiste “Cennet annelerin ayaklarının altındadır” sözü ile anne olmaya kutsallık ve büyük bir önem atfedilmiştir (Husaın, 2000). Kutsal kitaplarda üremeye yapılan güçlü vurgu, fertil olma haline olan ihtiyacın hayatın içinde önemli bir rol kazanmasına sebep olmuştur (Bayer, Alper ve Penzians, 2008). Bu durum feminist akademisyenler, tarafından “zorunlu annelik” kavramının incil zamanlarından başlayarak batı tarihi boyunca yüceltildiği ve desteklendiği şeklinde yorumlanmıştır (Zucker, 1999).

510 M.Ö - 323 M.Ö dönemlerini kapsayan Klasik Yunan Dönemi’nde, üreme ve üreme başarısızlıklarından bahsedilmiştir. Bu dönemde oluşturulduğu düşünülen Hipokratik Korpus eseri, tıp alanında yapılan en eski 60 çalışmanın toplandığı, bir kısmı Hipokrat tarafından kaleme alınan, bir kısmının ise dönemin diğer araştırmacıları tarafından kaleme alındığı düşünülen önemli bir çalışmadır. Bu çalışmada üreme ve üreme başarısızlıkların anlamı, nedenleri ve olası tedavileri üzerine geniş kapsamlı değinilmiştir. Tıbbı tavsiyelerin yanında, infertilite tedavisi için ilahi güçlerden yardım alınılabileceği, özellikle “Asclepius” tanrısının bu anlamda iyileştirici gücü olduğu ve üreme sorunlarının çözümünde ilahi yardımın güçlü bir faktör çokça olduğu yazılmıştır (Flemming, 2013). Bunun yanı sıra Hipokrat bir aforizmasında üreme problemlerini anlamak adına bazı yöntemler önermiştir. Bu yöntemlerden biri Hipokrat tarafından; “Gebe kalamayan bir kadının, gebe kalıp kalamayacağı öğrenmek için onu bir battaniyeye sarıp, tütsüleyin sonrasında bu esans kadının vücudundan burun deliklerine ve ağzına geçerse bu kadına kısır olmadığı söylenmelidir.” Şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca Hipokrat’a göre gebe kalmak için gerekli olan bazı biyolojik koşullardan bahsetmiştir. Hipokrat; rahmin çok soğuk, çok sıcak, çok kuru ve çok yaş olmaması gerektiği, bu kriterlerin ortasında bir derece gebeliğin mümkün olabileceği belirtilmiştir (Adams, 2006 alt. Bayer, Alper ve Penzias, 2008).

Rönesans Dönemi ile birlikte üreme sistemiyle ilgili yapılan bilimsel çalışmalar hız kazanmıştır. 1543’de Belçikalı anatomist ve fizikçi Andreas Vesalius tarafından yazılan “De Humani Corporis Fabrica (İnsan Vücudunun Yapısı Üzerine)” eserinde; kemiklerin, kasların, damarların ve arterlerin aralarındaki karmaşık bağlantıyı anatominin kompleks haliyle açıklamıştır. Aynı eserde, kadın genital yapısındaki kanallar ve kan damarları üzerine doğru tanımlamalar yapılarak, pelvis ve desidua terimleri ilk kez kullanılmıştır. Bu bağlamda kitap cerahi alanında yeni disiplinlere zemin hazılamıştır ve cerrahi alanında devrimsel bir nitelik taşıdığı düşünülmektedir (Toleda, 2008).

Vesalius’tan sonra öğrencisi Gabrielle Fallopia tarafından 1548 yılından itibaren, öncelikle tubalar, sonrasında klitori, vagen ve plasenta tanımlandı. Sonrasında Lazzaro Spallanzani, kurbağa yumurtaları ile sperm arasında yakın bağlantı oluşturarak, yumurtaları döllemeyi başardı ve gebeliğin yumurta ve sperm ilişkisi sonucu ortaya çıktığını gösteren ilk kişi oldu ( Bayer, Alper ve Penzias, 2008).

19. yüzyıl’da J Marion Sims’in öncülüğünde servikal sekresyonlar ve sperm yaşama ilişkisi üzerine çok önemli çalışmalar yapılmıştır. Sims 1849 yılında vajinadan istemsiz idrar gelmesine sebep olan vajinal hasarlara yönelik ilk vezikovajinal fistül operasyonunu yapmıştır. Daha sonrasında Sims’i esas alarak Max Huhner 1913’de “Kadın ve Erkekte Sterilite (İnfertilite) Tedavisi adlı eserinde, cinsel ilişki sonrası kadın vajinal organından alınacak sıvıyı mikroskobik olarak incelemeyi sağlayan “postkoital testi” geliştirdi. 1935 yılında politistik ovel sendomu tanımlandıktan sonra bu anlamda tedavilere başlandı (Ojanuga, 1993).

İn vitro fertilizasyon (IVF) ile embriyo transferi, tıp alanındaki en önemli ilerlemelerden biri olarak kabul görmekte olup, en sık kullanılan yardımcı üreme tekniklerindendir. Bu yöntemle ilk bebek, 1978 yılında İngiltere’de, Dr Patrick Steptoe, Louise Brown ve Robert Edward’ın on yıla yayılan çalışması sayesinde doğmuştur. Sonraki yıllardan günümüze gelen süreçte, bu teknikler gelişmeye devam etmiş ve kullanımı çokça tercih edilmektedir (Türevci ve diğerleri; 2021).



Paylaş



Diğer Yazılar

Uzmanlık alanlarımla ilgili hazırladığım makale ve dökümanlara göz atabilirsiniz. 

Depresyon ve Bedensel Hastalıklar Arasındaki İlişki

Depresyon ve Bedensel Hastalıklar Arasındaki İlişki

Depresyon çok çeşitli bedensel rahatsızlığa eşlik eden, yaygın görülen bir rahatsızlıktır. Depresyon ve kronik tıbbi bozukluklar arasında çift yönlü bir ilişki vardır. Depresyonla ilişkili oluşan olumsuz sağlık riski davranışları ve psiko-biyolojik değişiklikler, kronik tıbbi bozukluk riskini artırabilir ve kronik tıbbi bozukluklarla ilişkili biyolojik değişiklikler ve komplikasyonlar depresif atakları hızlandırabilmektedir (Katon, 2021).

Fertiliteye Tarihsel Bakış

Fertiliteye Tarihsel Bakış

Geçmiş yıllarda infertilite sadece kadın kaynaklı bir problem olarak görülürken, yıllar içinde infertilite araştırmaları emriyoloji, filozofi ve hücresel patoloji alanındaki gelişmelerle hız kazanmış, infertilitedeki erkek faktörü ve diğer faktörler detaylıca ortaya konulmuştur.

İletişim

Danışmak istediğiniz, uzmanlık alanlarımla ilgili konularda bana ulaşabilirsiniz.

İletişim Bilgisi

Bana e-posta adresim üzerinden ulaşabilirsiniz.

Kadıköy / Caferağa